Published
4 yıl agoon
Tarihçi-Yazar Uğur Esmer, 19 Mayıs’ı, Bandırma Vapuru’un az bilinen özelliklerini, Kaptan İsmail Hakkı Bey’i ve daha bir çok konuyu 19 Mayıs’a özel olarak Filika Haber’e değerlendirdi. Esmer, Samsun’a gidiş için en güvenli yolun deniz yolu olduğunu belirterek, Türk Donanmasının Atatürk’ün izindeyken sırtının yere gelmeyeceğini belirtti
19 Mayıs’ta Atatürk’ün kurtuluş ve kuruluşa doğru attığı bu önemli adımın yıldönümünde bugünün Türkiye Cumhuriyeti ve denizciliği için önemini Deniz Tarihçisi TCG Dumlupınar kitabının yazarı Uğur Esmer ile konuştuk. Bandırma Vapuru’nun inşasından bugüne yolculuğunu, kaptanı İsmail Hakkı Bey’i ve bugünün önemini Uğur Esmer Filika Haber’e anlattı.
Uğur bey Bandırma vapurunun Osmanlı’ya gelene kadar nasıl bir yolculuk geçirmiştir?
Bandırma vapuru 1878 yılında İngiltere’nin Glasgow kentinde inşa ediliyor ilk ismi Trocadero. Gemi kullanılmaya başladıktan birkaç yıl sonra 1883 yılında Kymi adıyla Yunan bir armatöre satılıyor. 1890 yılında ismini koruyarak el değiştiriyor. Bandırma Vapuru 192 ton ağırlığında, 47.9 metre uzunluğunda 6,83 m genişliğe ve 4,27 m yüksekliktedir. Dönemin klasik posta ve yolcu gemilerinden.
1894 yılında İdare-i Mahsusa’ya geçerek Panderma ismiyle Osmanlı’ya satılıyor. 1910 yılında İdare-i Mahsusa yapı değiştirip Osmanlı Seyrisefain İdaresi olunca gemi Bandırma ismini alıyor. Uzun süre posta taşımak için kullanılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ve beraberindeki silah arkadaşlarının Samsun’a çıktığı geminin adı Türkiye’deki her bir fert tarafından biliniyor. Buna karşılık Bandırma Vapuru’nun kaptanı hakkında ne yazık ki pek az şey biliniyor. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun’a ulaştıran kaptanı bizlere tanıtır mısınız?
Bandırma Vapuru’nun kaptanı İsmail Hakkı Durusu. Babası da kaptan Hacı Ahmet Efendi olan İsmail Hakkı Bey 1871’de Kayseri’de doğuyor. 1891’de Leyli Tüccar Kaptan mektebinde okumaya başlıyor. Bu mektep Hamit Naci Özdiş’in müdürlüğünü yaptığı bir mektep. Bu mektebe İstanbul Üniversitesi’ne bağlı olan “Yüksek Denizcilik Okulu”nun bir öncül okulu diyebiliriz. Bu ufak okul Çıpalıhan’da eğitim veriyor. Daha sonra Tuzla’ya geçiyor. Kendisi 1892’de buradan mezun olup stajına başlıyor ve çeşitli gemilerde ikinci üçüncü kaptanlık yapıyor. İlk kaptanlık deneyimi Doğan Vapuru’nda oluyor ve hayatındaki önemli olaylardan biri burada yaşanıyor. 1 Nisan 1915 yılında bir fırtınada Marmara’da Doğan Vapuru batıyor. Kendisi durumun suçlusu bulunuyor ve açığa alınıyor. Daha sonra yapılan araştırmada gemiyi kurtaramayacağı anlaşıldığında kendisi tekrar görevine iade ediliyor.
Hayatındaki diğer kırılma noktası ise 1 Mayıs 1919 Bandırma süvariliğine atanmasıyla oluyor. 15 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa tarafında Şişli’de olan evine davet ediliyor. Mustafa Kemal Paşa büyük yetkilerle 9. Ordu Müfettişi olarak mütakere sonrası teslim olan birliklerin düzenlenmesi, gayrimüslimler ile müslümanlar arasındaki çatışmanın bastırılması, işgallere direnişin biraz daha önlenmesi amacıyla görevlendiriliyor. Ancak Mustafa Kemal’in işgallere karşı olduğu da biliniyor ve bu İngilizler tarafından pek hoş karşılanmıyor. Mustafa Kemal Paşa bu yolculuğun tehlikeli olduğunun farkına vararak geminin kaptanıyla bir gün önceden görüşerek İstanbul-Sinop arasında tek şerit ilerlemek yerine kıyı şeridinden ilerleyerek yolu biraz daha uzatmasını ve gemiyi hazırlamasını istiyor. 16 Mayıs günü Kız Kulesi açıklarından -aslında kendisi Haliç tarafından gemiye binebilirdi ancak İngiliz ve Fransızların sıkı denetimleri olduğu için gemiye Kız Kulesi açıklarından bindi- Beşiktaş’a annesini görmeye gidip bir vasıtayla gemiye geçiyor. Gemide toplam 76 kişi var. İçinden 55 kişisi Mustafa Kemal ile birlikte gelen ve ileride Kurtuluş Savaşı’nın komutanları ve Genç Cumhuriyetin ekolleri olan paşalar. Yanlarında 20 kişi kadar asker de geliyor. Üç günlük bir yolculuk oluyor. Büyük bir fırtına var ve yakalanmamak için rotayı en uzun yöne çevirmiş durumdalar. Yakalanma durumlarında geminin karaya oturtulma emri var. Gemi 18 Mayıs günü Sinop’a giriyor çünkü Sinop valisi Mazhar Tevfik Bey de gemide. Onu karaya çıkartıp 19 Mayıs sabahı saat 8.15 de o meşhur yolculuk tamamlanıyor ve Atatürk Samsun’a çıkmış oluyor.
Şimdiye kadar verdiğiniz bilgilerde gemi içindekiler, gemi için verilen mücadele, rotanın uzatılması için yapılan plan Atatürk’ün Samsun’a çıkışında Bandırma vapurunun ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor aslında değil mi?
Evet bir ön hazırlık var ve Atatürk’ün işgali bastırmaya gitmesinin yanında aslında onun bir şeyler yapacağının ve bu yolculuğun önemli bir yolculuk olduğunun herkes farkında.
Atatürk’ün bu yolculuğunun Türk denizciliğine bir etkisi nasıl olmuştur?
Tek başına bu yolculuk Türk Denizciliği üzerinde büyük etkiler yaratmış diyemeyiz. Ben Atatürk’ün Türk Denizciliği için düşüncelerinin çok daha öncesinin olduğunu düşünüyorum. Atatürk bu kadar kalabalık için kara yolculuğunun tehlikeli olacağının farkındaydı büyük ihtimalle. Karada ilerlerseniz sizi bir şekilde durdurabilirler. Denizde kendinizi bir şekilde gizleyebilirsiniz deniz çok büyük bir alan çünkü. Meşhur amiral Mahan vardır bugün hala harp okullarında onun teorileri okutulur. Bir sözü vardır “Deniz devasa bir yol gibidir hiçbir kısıtlama yoktur istediğiniz tarafa gidebilirsiniz. Denizin özgürlüğü buradan gelir”. Aslında Atatürk bir anlamda bunun farkında ve denizde daha güçlü olacağını düşünmesinin asıl nedeni de Trablusgarp Savaşı. Trablusgarp aynı zamanda onun ilk savaş deneyimidir. Trablusgarp’ın olayı şudur; Osmanlı donanması savaştan iki gün önce Beyrut’a gitmek üzere yola çıkar ve bir atış tatbikatı yapılması planlanır. Sakızadası açıklarından bir yat gelip telgraf verir Barbaros zırhlısı komutanına . Telgrafta savaş ilan edildiği yazar. Ancak gemilerde savaş hazırlığı yapılmamıştır. Gemiler olduğu gibi mucize eseri İtalyan donanmasıyla karşılaşmadan Çanakkale’ye döner. Atatürk burada denizciliğin önemini iyice anlamıştır. Tabi 19 Mayıs’ında bunda etkisi vardır. Eğer bunun bilincinde olmasaydı Atatürk Ticaret-i Bahriye’yi kurmazdı.
O zamanki Türk denizciliği ile şu anki Türk denizciliği arasında çok büyük farklar var. Çok önemli ölçüde yol aldık ve aldığımız bu yolun ilk taşları Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılmaya başlandı. Ticaret-i Bahriye gibi. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki denizcilik hakkında neler söylemek istersiniz?
Aslında Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk Donanması’nda bir devralma durumu söz konusu. Donanma ve sivil denizcilik açısından konuşursak mütakere ile birlikte Osmanlı donanması Haliç’e toplanmış durumda. Yavuz zırhlısı da ağır mayın yaralarından dolayı Tuzla açıklarında karaya oturulmuş vaziyette. 1924 yılından itibaren beri mecliste donanma programının başlaması tartışmaların olduğunu görüyoruz. Bir yanda yeni savaştan çıkmış bir ülke bir yanda yeni bir savaşa girme ihtimali. Silahlı kuvvetlerinin de modernize edilmesi gerekiyor. Elde bir sürü gemi var ama çok az denizci kalmış. Denizcilik eğitimine öncelik verilmesi gerekiyor. Yine elde bir sürü gemi var ancak bakımsız durumdalar.
Sadece olanaksızlıklar değil bir fikir ayrılığı da var o dönemde. Bir kısım tamamen yeni gemiler alınması gerektiğini savunurken diğer kısım da bütçenin yeterli olmadığını Yavuz’u koruyup onarmak gerektiğini, daha hızlı denizaltlarına ve hücum botlarına ağırlık verilmesi gerektiğini savunuyor. İkincisi uygulanmaya başlıyor. 1948’e kadar eldekileri onarmak, deniz subaylarını, astsubaylarını, erlerini eğitmeye ve bütçe yettiğince yeni gemiler almaya çalışıyor.
Atatürk denizlerinin öneminin farkındaydı. Denizcilik bu ülkenin kurtuluşunda büyük bir öneme sahip. Bunun bilincinde olmamız gerekmekte. Son olarak Türk Donanması Atatürk izinde olduğu sürece sırtı yere gelmez demek istiyorum.
You must be logged in to post a comment Login